Bıçak Sırtı Oyuncuları ile Harika Bir Röportaj

Aile baskıları, sınıf çatışmaları ve bastırılmayan aşkları bünyesinde barındıran bu müthiş dizi Bıçak Sırtı, 10 eylül pazartesi günü saat 22:00'de Kanal D'de ekrana gelecek.

Nejat İşler, Mehmet Günsür, Fikret Kuşkan, Vildan Atasever, Erkan Can ve Melisa Sözen gibi önemli oyuncuları kadrosunda buluşturan "Bıçak Sırtı" dizisi, ilk bölümüyle 10 Eylül pazartesi günü Kanal D ekranında...

Hem kadro hem de hikaye sağlam
Kanal D'nin yeni dizisi "Bıçak Sırtı", soyluluğun ve sıradanlığın ne kadar kırılgan kavramlar olduğunu tartışacak, babalığın ne demek olduğu sorusuna, iki farklı karakter üzerinden cevap bulmaya çalışacak. Başrol oyuncularından Fikret Kuşkan, "Kadro sağlam ama hikayemiz de çok iyi. Öyle oyuncuların arkasına sığınılmış bir durum yok yani"
derken, Mehmet Günsür ise dizide yansıtılan asilzadelik olayına pek sıcak bakmadığının altını çiziyor.
Seyirciye baştan söz veriyoruz
Dizide bir iftira yüzünden 10 yıl cezaevinde kalan Ali'yi canlandıran Nejat İşler de ekip arkadaşları gibi iddialı konuşuyor. Genç oyuncu, "Biz, seyirciye söz veriyoruz; tadında bırakacağız. Projemizin sonu belli. 'Millet sevdi, devam edelim' denilmeyecek" diyor. Erkan Can ise şunları ekliyor: "Genel olarak hikaye çok hoşuma gitti. Çünkü dramatik yapısı güzel. Diyaloglar yerli yerinde... İyi bir iş çıkacağına inanıyorum."

Zerda, Bir İstanbul Masalı, Aliye, Hırsız-Polis, Binbir Gece gibi unutulmaz dizilerin yapımcısı TMC, yine dev bir projeye imza atıyor: "Bıçak Sırtı"... Fikret Kuşkan, Nejat İşler, Mehmet Günsür, Erkan Can, Melisa Sözen ve Vildan Atasever gibi önemli oyuncuları kadrosunda buluşturan "Bıçak Sırtı", soyluluğun ve sıradanlığın ne kadar kırılgan kavramlar olduğunu tartışacak, babalığın ne demek olduğu sorusuna, iki farklı karakter üzerinden cevap bulmaya çalışacak. Aile baskıları, sınıf çatışmaları ve bastırılmayan aşkları bünyesinde barındıran bu müthiş dizi, pazartesi günü Kanal D’de ekrana gelecek.

FİKRET KUŞKAN (ORHAN) BU DİZİYİ ÖNEMLİ KILAN SONUNUN BELLİ OLMASI

Sizin için bu projeyi önemli kılan nedir?
- Başının, sonunun, her şeyinin aylar öncesinden belli olması. Bu dizi 45 bölüm ve bir yıl yayınlanacak. Uzun vadeye yayılacak bir dizi değil. Bunu biz tercih ettik. Biliyorsunuz eskiden 26 veya 45 bölümlük, yani sezonluk, tadı damakta kalan çok hoş işler yapılırdı. "İkinci Bahar", "Yeditepe İstanbul" gibi... Bu dizi de onların tadında olacak.

Kadro da çok iyi. Peki hikaye?
- Hikayemiz de çok iyi. Öyle oyuncuların arkasına sığınılmış bir durum yok yani. En iyi senarist gruplarından ve en iyi ekiplerden biriyle çalışıyoruz. Kendi işim olduğu için böyle konuşmuyorum. Ben nerede ne hata varsa söylerim. Burada da eğer bir yanlış görseydim, bu projeye girmezdim. Çünkü para kazanmak gibi bir derdim yok.

Dizide "Orhan" karakterini canlandırıyorsunuz. Karakterinizi anlatır mısınız?
- Orhan, tam bir bıçak sırtı karakter. Kökenlerine ve aile geleneklerine bağlı, sanat tasarımı okumuş, iyi yetişmiş, zeki, disiplinli, sokağın ne olduğunu bilmeyen ve fazlaca hırslı. "Sen alelade bir çocuk değilsin" diye büyütülmüş, buna karşı çıkmayı aklından bile geçirmemiş. Babasının kurduğu mücevher işini sürdürüyor. Kendisi gibi Osmanlı soyundan gelen Nisan’la evliliği de tıpkı işi gibi düz bir çizgide ilerliyor. Tek bir hatası var, söylemiş olduğu yalan. O yalan başka yalanları doğuruyor ve işler içinden çıkılmaz bir hál alıyor.

Yani Orhan gerçek bir aristokrat...
- Evet, Türkiye’de olmayan bir aristokrat ama... Biliyorsunuz ki Türkiye’de aristokrat yok. Büyük burjuva, küçük burjuva, halk, fakir ve zengin var. Aslında ben bu ülkede büyük burjuva, küçük burjuva olduğuna da inanmıyorum. Küçük burjuva, Orhan Veli ve Cahit Sıtkı’ydı. Bu ülkede sadece aileden gelen o soyluluğu devam ettirenler var. Bu anlamda dizideki Orhan entersan bir karakter.

MELİSA SÖZEN (NİSAN) FİKRET KUŞKAN SINIRLARI OLMAYAN BİR ADAM

Dizide, Fikret Kuşkan’ın oynadığı "Orhan" karakterinin eşini canlandırıyorsunuz. Nisan, nasıl bir kadın?
- Nisan, aşk evliliği yapmayan bir kadın... Osmanlı soyundan gelmenin ağırlığını her zaman üzerinde hissetmiş, bunu taşımayı kabul etmiş, zamanından önce olgunlaşmış, zeki, duyarlı ve güçlü bir kadın. Ama bu gücü, ağırbaşlı ve asil görüntüsünün altında gizlemiş. Gerçek bir anne sevgisiyle büyüttüğü oğlu Murat’ı kaybetme korkusu, ona gücünü keşfettirecek. İstese de kaçamadığı tutkulu bir aşkla birlikte büyük bir ikileme düşecek.

Fikret Kuşkan’la kamera karşısına geçmek, onun eşini canlandırmak sizin için heyecan verici bir deneyim olsa gerek...
- Çok... Çünkü çok acayip bir oyuncu Fikret... Onunla çok güzel, coşkulu vakit geçiriyoruz. O, sınırsız bir adam. Onun bu tutkusuna, çocuksu hallerine ve aynı zamanda her şeye hakim oluşuna hayranım. İlk zamanlar hızına yetişemiyordum. Aptal oluyordum. Şimdi her şey şahane. Çalışırken benim düşmemin imkanı olmuyor. Onun enerjisi beni ayakta tutuyor.

Bu sette hissettikleriniz neler?
- Oyunculuk anlamında, teknik anlamda çok şey öğreniyorum ama bu ekibin enerjisi beni bana yaklaştırıyor. Bu enerjinin seyirciye de geçeceğine, dizimizin çok başarılı olacağına inanıyorum.

MEHMET GÜNSÜR (MEHMET) ASİLZADELİK OLAYINA PEK SICAK BAKMIYORUM
Siz Osmanlı soyundan gelen "Reşat" ailesinin en küçük oğlusunuz ve Fikret Kuşkan’ın kardeşini canlandırıyorsunuz, değil mi?
- Evet. Dizideki adım da Mehmet. Mehmet, Osmanlı soyundan geldiği halde ailenin dışında durmayı tercih eden, kurallardan, resmiyetten sıkılmış, asalet kavramına önem vermeyen, bu yüzden de sık sık ağabeyi Orhan ve babası Selim Reşat’la çatışan bir adam. Yurtdışında üniversiteyi bitirip memlekete dönüyor. Küçük veliaht... Fakat Mehmet, bu ’mavi kan’ denilen asilzadelik olayına pek sıcak bakmıyor. Ailenin tavrını çok abartılı buluyor, çağın değiştiğine inanıyor. Ailenin bu hissiyatına, karşı düşüncelere sahip biri olarak baş kaldıran bir çocuk. İlginç karakterler barındıran bir dizi. Beğenileceğine inanıyorum.

"Beyaz Gelincik" dizisinde de böyle asi bir karakteri canlandırıyordunuz. Farklı karakterler gibi görünse de sanki biraz tekrar gibi duruyor. Siz ne dersiniz?
- Hayır, çünkü "Beyaz Gelincik"teki karakter ile buradaki farklı. "Beyaz Gelincik"te Adanalı bir ailenin oğluydum. "Bıçak Sırtı"nda canlandırdığım Mehmet, sanat tarihi bilgisi olan, Osmanlı tarihi bilen, çok daha kültürlü bir karakter. Asilik falan değil onunki... Kimsenin onu kısıtlamasına izin vermeden sadece kendi istediği şeyi yapmak istiyor.

Tıpkı Mehmet Günsür gibi...
- Evet. Aslında herkes kendi istediği şeyi yapmak ister. Ben her zaman ne istediğimi bildim. Bilmediğim zamanlarda da her şeyi zamana bıraktım. Her şeyden önemlisi beni her şekilde destekleyen bir ailem vardı. Bu yüzden çok şanslıyım.
"Beyaz Gelincik"ten erken ayrılıp İtalya’ya gittiniz. Çünkü orada eşiniz, oğlunuz, bir aileniz var. Şimdi ne yapacaksınız?
- Nejat (İşler), Fikret (Kuşkan) ve ben, aynı hikayede buluşmayı hep konuşurduk. Bu plan şimdi gerçekleşiyor. Burada olmamın en önemli nedeni de bu buluşmanın bu zamana denk gelmesi. Yoksa İtalya’daki hayatıma devam ediyordum. Dokuz yıldır oradayım. Evimiz orada. Ama bu dizi nedeniyle eşim ve oğlumla altı aylığına İstanbul’a taşınıyorum.

VİLDAN ATASEVER (GÜNEŞ) SEYİRCİ OLSAYDIM BU DİZİYİ İLGİYLE İZLERDİM

Genç bir oyuncu olarak, böyle bir kadroda yer almak çok heyecanlı bir durum olsa gerek...
- Kesinlikle... Ben de projeyi en başından itibaren bilenlerdenim. Benim için yapımcının güvenilir olması çok önemli. TMC bugüne kadar yaptığı bütün işlerde çok başarılı olmuş bir yapım şirketi. O yüzden benim için Erol Avcı’nın ismi çok önemliydi. Oyuncu kadrosu ise müthiş. Hepsi çok profesyonel. İyilerin buluştuğu bir dizi, daha ne olsun?
Dizide ağabeyi Ali’yi hapisten kurtarmaya çalışan avukat Güneş’i canlandırıyorsunuz. Güneş de sizin gibi tuttuğunu koparan, azimli bir kız galiba...
- Evet. Düzgün ve güçlü bir genç kız. Güneş sadece bir avukat değil, ağabeyini çok seven, kendisini ağabeyine adamış bir kız. Ağabeyi hapishaneye düştüğünde bütün aile ona yüz çevirirken, bir tek o inanmış masum olduğuna. Ve okuldan mezun olunca ilk yaptığı iş, bunu kanıtlayıp onu hapisten çıkarmak oluyor. Büyük zorlukları, doğruya ve dürüstlüğe olan inancıyla aşmayı beceriyor. Kolay bir hayat sürenleri küçümsüyor. Ama hiç beklemdiği bir aşkın ortasına düşüverince hayata başka bir pencereden bakmaya başlayacak.

Bu soyluluğun ve sıradanlığın ne kadar kırılgan kavramlar olduğunu tartışan bir dizi. Sizin bu kavramlara bakışınız nedir?
- Bunlar benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Önemli olan insanlıktır. Sonuçta hepimiz insanız. Dizide iki sınıf var, asiller ve halk... Ama bu iki tarafından da ortak noktaları var, bir çocuk... Hikaye de o çocukla başlıyor. Eğer ben bu projenin içinde olmasaydım, bu diziyi ilgiyle izlerdim.

ERKAN CAN (NUMAN) DİZİNİN ÇOK HOŞ BİR DRAMATİK YAPISI VAR

Bu dizide bir soylu kesim, bir de mahalle kesimi var. Siz mahalledensiniz, değil mi?
- Evet... Ben bu dizide Numan karakterini canlandırıyorum. Bir kamyon şoförüyüm. Nejat İşler’in canlandırdığı Ali karakterinin arkadaşıyım. Numan, çoluğunu çocuğunu depremde kaybetmiş. Yani hayatın ertelenemez olduğunu, acı bir tokatla kavramış. Bu yüzden Ali geçmişe kilitlendiğinde, onu sarsıp kendine getirmeyi çok iyi beceriyor. Numan, tecrübelerinden Ali’ye çok şey aktaracak. Kısacası Numan, mahallenin ağabeyi... Görünümü kabadayı gibi duruyor ama çok iyi bir adam.

Numan’ı çok sevmişsiniz...
- Genel olarak hikaye çok hoşuma gitti. Çünkü dramatik yapısı güzel. Diyaloglar yerli yerinde... Bunlar çok önemli. Biz de elimizden gelen en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ve iyi bir iş çıkacağına inanıyorum. Öyle olmasaydı burada olmazdık zaten.

Nasıl bir hazırlık dönemi geçirdiniz. Mesela kamyon şoförlerinin hayatlarını ne kadar biliyorsunuz?
- Çok iyi biliyorum. Çünkü bizim köyde her kapıda iki kamyon vardır. İznik Gölü kyısındaki Bayırköy’denim. Orada büyüdüm. Sebzeyi kamyona yükler, hale yetiştirirdik. Dolayısıyla o hikayeleri çok iyi bilirim. 15 yaşından beri de kamyon kullanırım.

Cesaretli yapımcıya ihtiyacımız var
Bir tarafta Fikret Kuşkan, Melisa Sözen ve Mehmet Günsür’ün canlandırdığı, köşkte yaşayan soylu bir aile, diğer tarafta ise Cankurtaran’da yaşayan Ali var... Ve Ali’nin hayatı, günün birinde bu aile ile kesişiyor. Her iki tarafın ortak noktası ise çocuk. Bize biraz canlandıracağınız Ali karakterini anlatır mısınız?
- Ali, Cankurtaran’da, kendi halinde, çok sıradan yaşayan bir marangoz. Evli... Bir iftira sonucu hapse giriyor, 10 yıl hapis yatıyor. Ama kendini geliştiriyor. Kitap okuyan, kafası çok çalışan bir adam. 10 yıl sonra avukat olan kardeşinin yardımıyla cezaevinden çıkıyor. Çıkmasıyla da hikaye başlıyor.

Neden cezaevine girmiş Ali?
- Baba olmayı beklerken hayatın sillesini en ağır şekilde yiyor. Karısının ve kendi çocuğunun katili damgasıyla hapiste 10 yıl geçiriyor. Uğradığı iftira da bu zaten.


Dizide ana konuyu oluşturan soyluluk, sıradanlık sizin için ne ifade ediyor?
- Bana sorarsanız, ben babamdan ötesini tanımam. Soy, sop, ırk beni hiç ilgilendirmez. Kimin nereden geldiğini umursamam. Oynadığım karakter de davranış olarak soylu. Soylarıyla, soplarıyla övünen çoğu insanın, saçma sapan vaziyetlere girdiği günümüzde, Ali gayet soylu bir adam. Bence soyluluk, davranışlardadır. Şecerede, ailede değildir.

Size kolay gelsin diyelim o zaman...
- Teşekkürler. Biz, seyirciye söz veriyoruz; tadında bırakacağız. Projemizin sonu belli. "Millet sevdi, devam edelim" denilmeyecek. Dizi 90 dakika da olmayacak. Koşulları biraz zorlayacağız. Uzun kasetler yok. Eğer bunda başarılı olursak, yolu açmış olacağız. Bundan sonra da bu iş böyle gidecektir diye düşünüyorum. Sadece cesaretli yapımcılara ihtiyacımız var.

Kelebek-Hürriyet
Röportaj: Sema DENKER
Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN

5 Comments:

Adsız said...

Osmanlı hanedanı üyelerinin yurt dışına sürülmesimi es geçecek olursak ilk reklam arasına kadar izlediğim dizide kafama takılan bir kaç sorun var. Tabi öncelikle kadronun zenginliğini belirtmekte de fayda var ancak bu sorunları görmezden geleceğimiz anlamına gelmiyor. Şimdilik kadrodaki oyunculara kabahat bulmayacağım.

Sorunlara gelecek olursak;
Hapisten, yeni avukat olmuş kardeşinin, hastane arşivinden bulduğu bir dosyayla çıkan arkadaş konusu biraz daha doğrusu fazlaca havada kalmamış mı? O ana kadar bir sürü zorluktan bahsetmişlerken falnaken filanken çok kolay bir şekilde hapisten salıverilmesi kesmedi. Daha ilginç birşey bulunabilirdi.

Salıverilme esnasında normal olarak beklenen bu işi yapab avukat kardeşin de orada bulunması ve hatta ilk haberi onun vermesi değil midir? Avukat kardeş neden ağabeyini cezaevi kapısında bekler.

Son olarak çilingir sofrası kuralım dendiğinde benim beklediğim hadi mevsimi değil deyip kavun ve karpuzu elesek, bir iki meze ve olmazsa olmaz beyaz peynir ve tabi ki rakı değil midir? O halde kahramanlarımız neden bir betonda oturup bira içerler.

Günlerce gözümüze sokularak reklamı yapılan bir dizinin ve üstelik bunca iyi oyuncuyu da barındaran bir dizinin ilk bölümünde bu tip detayların gözden kaçması, veya belki daha kötüsü görmezden gelinmesi benim hiç ama hiç hoşuma gitmedi.

Denilebilir ki biz oyuncular için seyradiyoruz veya bizim gözümüze takılmadı, üstelik seyretmek zorunda da değilsin. Elbette bunları söyleyecekler de haklıdırlar. Ancak ufak bir ayrıntı var burada zeyrettiğim o kısacık bölümde bile, zamanımı ayıdım ve karşılığını da almak isterim. Üstelik Mustafa Hakkında Herşey filmini de izlemiş ve seyirciden ilgi görmemesini de bir türlü hazmedememiş, büyük bir kayıp olduğunu düşünmüş olmama rağmen.

İlk olarak bu tür işleri yapan insanlardan biraz özen beklemek hakkımdır, yanılıyor muyum? Yapımda çalışan bir Allahın kulunun bile bunları görmemesi özensizlik değil de nedir?

Umuyorum ki bir gün daha özenli çalıştıklarında çok daha iyi olacak.

Başka dizilerde ve yapılarda ne çamlar deviriyorlar bula bula bunu mu buldun çatacak diyeceklere de başarının rakiplerin hatalarını öner sürmekten geçmediğini hatırlatırım.

Mercan'ın Babası said...

Hem kadro hem de hikaye sağlam denilmiş de. Gerisi sanki bunların gölgesinde unutulmuş gibi geldi.

Osmanlı hanedanı üyelerinin yurt dışında olduğu gerçeğini kurguya saysak yinde de yapılan hatalar diken gibi batıyor. üstelik ilk reklam arasına kadar olan bölümü seyretmeme rağmen.

ilk olarak daha dün avukat olmuş bir kızcağızın hastane arşivinden çıkan bir belgeyle ağabeyini
şapadanak hapisten çıkartması kolaya kaçmak olarak nitelendirilebilir. Üstelik konu akışında
işlerin ne kadar zor olduğu, üste atılı suçtan kurtulunamadığı belirtilmiş olmasına rağmen. Kaldı ki 10 sene gibi uzun bir zamanda hiç bir sonuç alınamışken. Bir anda böyle bir sonuç alınması basit geldi.

ikinci sorun salıverme işleminde hem hükümlünün yakını hem de avukatı olarak, kız kardeşinin ağabeyini cezaevi kapısında beklemesi pek bir abes. Normal koşullarda ki dizide de öyle olduğu anlaşılıyor ağabeyini bu kadar seven birinin bu, belki de ne mutlu haberi kendi verir ve avukatı olarka işlemler sırasında yanında olurdu. Ama biz öyle birşey göremedik. Sürpriz parti haberi gibi oldu.

Son olarak salıverme ertesi gelişen olaylar içinde çilingir sofrası kuralım denilmesine rağmen
devamında neden beton üzerine oturup bira içilir. Çilingir sofrası derken akla bu mu gelir bilmiyorum. Benim aklıma rakı, beyaz peynir ve bulunabilirse bir iki meze gelir de. Ben mi yanlış biliyorum acaba.

Haydi diyelim ki oyuncular, bölümler ayrı ayrı parçalar halinde çekildiği için farkına varmadılar. Yönetmen de arada unuttu, senarist böyle yazmamıştı ama bir insan evladı da montajdan sonra izlemez mi? Biz birşey çektik de ne çektik nasıl oldu diye. İzlediklerini varsayarsak iş içinden çıkılmaz hale geliyor o zaman, ya seyirciye saygıları yok ya da yaptıkları işe saygıları yok. Bu kadar özensizlik olmazi bu hataların görülmesi ve düzeltilmesi gerekirdi normal şartlarda. Yok eğer onlar bir sorun görememiş iseler nerede yaşadıklarını merak ederim. Bu dünyada olmasıkları kesin.

Başka yapımlarda çok daha büyük çamlar devirenleri gördüğümüz de bir gerçek. Ancak onlar yapıyor diye kendi yaptıklarını daha az diye savunacaklarını sanmıyorum. En azından buna inanmak istiyorum. Az da olsa -ki kişiye göre değişir- verdiğimiz zamanın karşılığını tam olarak almak istemek bizim hakkımızdır.

zzeinepp said...

tebrikler; zevkle izledim..
bloggerlar destek verecektir sanıyorum buraya da; ben linkinizi ekliyoum listeme :)

Adsız said...

Gerçekten çok başarılı ve bu kış dikkatle izleyeceğim bir dizi... Diğer arkadaşların yorumlarını okudum. O kadar katı olmamakla birlikte eleştirilerine katılıyorum. Umarım daha özenli olursunuz bundan sonra. Ben bir de hapishanede sürekli hücre cezası alıp, sürekli aynı hücreye kapatılmanın ve duvardaki deliğin çok büyük ve başarısız olduğu yorumunu ekleyeceğim! Allahtan fazla uzamadan bitti ve allahtan jandarma detaylı aramadı!Gider ayak bir de o sorun olacaktı:) Yine de film tadında, başarılı bir kadroyla kaliteli bir yapım diyorum, teşekkürler... Seda

Adsız said...

bence, senaryo, oyucular, kurgu hepsi çok iyi, tv de aynı konu üzerine kurulu yüzlerce dizi varken böyle farklı bir konuyu ele alan, geleneksel değerlere verdiğimiz önemi anlatmaya çalışan,toplumun çoğu kesimine hitap eden ve çok önemli mesajlar veren harika bir yapım, zaten işin içinde, fikret kuşkan, melisa sözen, mehmet günsür ve nejat işler varsa herşey mükemmel demektir. kanal d' ye ve tmc yapıma bu anlamlı yapım için teşekkrüler, bu arada herkese tavsiye ediyorum.